bizim aydınlığımız buydu.
daha bize bakarken anlamışlardı.
konuşmaya adım atarken susuyorduk daha. bize sıra gelmedi.
doğa bize sıra vermedi.
geldiyse de, biz iade ettik hakkımızı.
hakkımızı çalmaya lüzum bile görmediler. çünkü biliyorlardı ki biz zaten konuşamayacaktık.
bizim sözlerimiz suskunluktu.
olgunluktu her tarafımız.
yakını göremedik.
belki bir fırsatını bulup açardık ağzımızı. sustuk.
herkes konuştu.
biz bekledik.
harap olduk, ama yine sustuk.
o kadar çok sustuk ki, susadık.
bir şeyler söylemeye, içimizden geçenleri konuşmaya susadık.
koyduk müziği teybe, baktık ki herkes biliyor zaten.
değiştirdik.
ama kendimizi değiştiremedik...
sonra bir gül kopardık bahçeden.
telaşlandık ardından.
yerine koymaya çalıştık, eskisi gibi yapmaya, beceremedik.
soldu, sonra biz de solduk.
ama o daha hızlı soldu.
"biz de mi böyle olacağız?" dedi.
"hayır" dedim.
"biz yaşayacağız."
"solan bir gül nasıl yaşar?" dedi.
"bilmem, belki solmakta yaşamaktır."
"daha iyisini yapamaz mıyız?"
"yapabilirdik, eğer daha iyisi olsaydı."
"nasıl yani?"
"boş ver."
sustuk, ve bekledik sonra.
biz hep bekledik.
bize karanfiller getirmesini bekledik.
yağmuru bekledik bir otobüs durağında otururken.
en çokta unutmayı bekledik.
unutamadık ama beklemeyi unuttuk.
belki bir zaferdi bu.
"solduktan sonra zafer neyimize yarar?"
gerçekten de öyle.
solduktan sonra zafer neye yarardı...
başlıkta ara
sevilenler: tümü
|
bugün